Geçmişteki Endüstriyel Devrimler Endüstri 4.0'ı Nasıl Geliştirdi?

Dijitalleşme, şirketlerin dijital teknolojileri tüm işletme süreçlerine tam olarak entegre ederek işlerin dönüşümünü sağladıkları süreçtir. Bu süreç, günümüzde endüstriyel sektörün önde gelen firmalarının üzerinde yoğun çaba sarf ettikleri bir üretim basamağıdır. Bu içeriğimizde dijitalleşmenin en belirgin biçimde geliştiği dördüncü sanayi devrimine kadar olan süreçlerin nasıl işlediğinden ve bu süreçlerde etkili olan isimlerden bahsedeceğiz. 

29

Bir şirketin dijitalleşmesi, o şirketin inovasyonlarını rekabetten daha hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesine olanak sağlayan tüm değer zinciri boyunca dijital bir örgü oluşturur ve gelecek için sürekli değişim gösteren bir pazarda işlerini ispat etme olanağı tanır. Dijitalleşme satın aldığımız ürünlerde ve o ürünleri seçme, bulma ve satın alma yollarında değişime neden olur. Ayrıca dijitalizasyon olarak da duyabileceğimiz dijitalleşme, bu belirtilen yolları derinden etkileyeceğinin sinyallerini de çok önceden veren bir terim.

Siemens PLM (Ürün Yaşam Döngüsü Yönetimi) müşterilerinin endüstrilerindeki zorlukları bir fırsat haline getirebiliyor. Amerikan İşletme Enstitüsü’ne göre 1955’te Fortune 500’de olan şirketlerin sadece yüzde 12’si 2015 yılına kadar listede kalabildi. Siemens PLM müşterilerin çalışmaları için en iyi ortaklardandır çünkü pazarın çoğunluğunun hayatta kalmak için mücadele verdiği bir zamanlarda dahi müşterilerin gelişmesine yardımcı olabiliyor.

Artan Ekonomik Büyüme ve Endüstriyel Devrimler

Vermek istediğimiz mesaj konusunda oldukça eminiz çünkü Endüstri 4.0 olarak bilinen dördüncü sanayi devrimi sürecince neler gerçekleştirdiğimizi ortaya koymak için geçmişteki ilk üç sanayi devrimi boyunca süregelen olaylara geri dönüp bakabiliriz.

Roma İmparatorluğu'nun sonu ile Ortaçağ'ın son zamanları arasında insan hayatında neredeyse hiç ilerleme kaydedilmedi. Ekonomist Robert Gordon, Amerikan Büyümesinin Yükselişi ve Düşüşü (The Rise and Fall of American Growth) adlı kitabında İngiltere'de 1300'lü ve 1700'lü yıllar arasında ekonomik büyümenin yılda sadece %0.2'lerde olduğunu açıklıyordu. Bu oranda büyüyen bir ekonominin iki katına çıkması için yaklaşık 350 yıl gereklidir. Fakat ülkede 1870'lerden bu yana yaşam standartlarının iki katına çıkması için geçen süre ise yaklaşık 30 yıl kadardı. Peki bu inanılmaz değişimin sebebi nedir?

Tarihçi profesör Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara (Sapiens) adlı kitabında tarihte çoğu zaman paranın sadece bir temsil aracı olduğunu dile getiriyor ve şuana kadarki varlıklara nasıl dönüştürüldüğünü açıklıyor. Bu, büyümede maruz kalınan şiddetli bir sınırlama demektir. Spekülasyonlardan uzak, yeni girişimleri finanse etmek zordu ve ekonomiler duraklama durumunda kaldı.

Amerika'nın keşfi ve sömürüleri, Avrupalılara kaynak havuzunun zaman içinde artabileceğini gösterdi. Bu keşif Avrupalılara gelecek konusunda bir güven kaynağı oldu. Bankalar doğdu. Girişimcileri ve işletmeleri finanse etmek için kredi sistemi icat edildi. Ve bu icatların sanayi üzerinde büyük bir etkisi oldu.

1776 yılında Adam Smith, Ulusların Zenginliği (The Wealth of Nations) kitabını yayınladı ve kitapta zengin ulusların büyümeye olan inançlarını nasıl kuvvetlendirdiklerini açıkladı. Yapılan açıklamada bu inancın işletme sahiplerini verimliliği artıracak ve toplumun tümüne fayda sağlayacak sermaye donanımında ve emekte kârlarını yeniden kazanmak için teşvik ettiği belirtildi.

Verimliliği artıran ilk gerçek global üretken teknoloji bir yıl içerisinde keşfedildi. Bu keşif James Watt'ın buhar motoruydu. Motor başlangıçta kömür madenlerinde su pompalamak için kullanılmıştı fakat artan kömür miktarı gelecek yıllarda İngiltere'deki tüm ağır sanayide devrim yaratan bir enerji kaynağı sağladı.

1800'lü yılların ortalarına kadar buhar motorları İngiltere'deki tüm ağır sanayinin merkezinde idi. Fabrikalar çoğunlukla aynı şekilde görünüyordu. Bodrum katlarında bir motor bulunan fabrikalar dışarıdan bakıldığında  kömür dumanının ve uzun boylu bir istifin öne çıktığı bir görüntüye sahipti. Bu fabrikalarda kasnakların ve millerin tüm imalat ekipmanlarını sürdüğü, beş kat ve üzerinde güç sağlayan muazzam bir kemer kullanılıyordu.

Bu sistemler üretkenlikte büyük bir sıçrama yarattı. Fakat gerçekleşen yenilikler tüm bu etkiler için kusursuz bir endüstriyel devrim oluşturmuyordu. Kömür dağıtımı zordu ve sanayileşmiş uluslar için büyük çevresel sorunlara neden oldu. Bir büyük motor tüm ekipmanları aynı hızda sürdü ve tek bir başarısızlık noktası resmetti. Çok katmanlı imalat tesisleri ve kompleks kasnak sistemleri lojistik etkinliği engelledi ve tam anlamıyla üreticileri ürün çeşitliliği bağlamında tek bir ürün türüne bağladı.

Günümüzde fabrikalarda artık bu çeşit problemler görülmüyor çünkü yenilikçi sistemlerle elektrikli motorlar üretimde yerini aldı. Bu alanda ilk çalışma modeli şirketimizin oldukça iyi bildiği bir girişimci mühendisten, Werner Von Siemens'ten geldi. Onun 1865'teki buluşu zamanla ikinci büyük sanayi devrimini oluşturdu fakat pazar başta bu yeni teknolojiye adapte olmak için çok yavaştı.

1900'lü yıllarda yani yaklaşık kırk yıl sonra Siemens DC elektrikli motoru icat etti fakat o zamanlar fabrikaların yaklaşık %95'i hala buharla çalıştırılıyordu. Elektrik kullanan az sayıda üretici aynı eski deri kemerleri sabit hızda sürmek için merkezi buhar motorlarını birebir elektrik motoruyla değiştirerek bu motorları kurdu. Ekonomi profesörü Gene Smiley'e göre 1920'li yıllara kadar elektrikli motor yayılımının %50'yi geçtiğini söyledi.

Peki bu yenilenme neden bu kadar uzun sürdü? Teknolojinin olgunlaşması, şirketlerin mevcut durumlarını koruması, mevcut ekipmanların amorti etmesi ve işletme süreçleri büyük bir değişim yoluna girdi.

Ancak değişim başladıktan sonra bu büyük verimlilik artışlarının kilidini açtı. Küçük elektrik motorları, imalat süreçlerinde köklü iyileştirmelere imkan tanıyan kişisel makinelerin yerini almaya başladı. Zamanla daha fazla şirket çoğunluğa uyum sağlayama başladı. Daha yavaş şirketlerin nispi verimsizlikleri onları yakın zamanda rekabet edemez hale getirdi ve bu yeniliklere geçişi sağlayamadılar. Buharlı eski üreticilerin hiçbiri sanayilerini 20. yüzyıla götürebilecek kadar ayakta kalamadı.

Bu hikaye dördüncü sanayi devriminde görülen durumlardan çok da farklı değil çünkü bu  da öncekiler gibi bir devrilme noktası. Piyasalarda bu tür değişimlerin gerçekleşmesi zaman alır fakat sektör bir kez devrilme noktasına geldikten sonra değişim oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşir.

Bu devrimi bir kayak merkezi üzerinden örneklendirirsek daha iyi anlayabiliriz. Sezonun son zamanları ve sıcaklıklar yükselişte. Öngörülü CEO'larla çalışan işletmeler çoktan deniz kenarlarındaki yeni pazarlara indiler bile ancak geç kalanlar adeta güvensiz bir kar örtüsü üzerinde kayak yapıyorlar. Belki onlar için oldukça güzel bir gün ve hepsi o devrilme noktasına gelene kadar çok iyi durumdalar fakat o nokta geldikten istemeseler de bir çöküşün içerisinde olacaklar.

Sonuç olarak bakıldığında buhar, elektrik ve otomasyon 20. yüzyılın büyük bir kısmında endüstriyel üretimde verimliliği koruyan en önemli üç kilometre taşıdır.

 

Kaynak: community.plm.automation.siemens

Yazar: Muhammed Ahmet ALKAN