Sürdürülebilirlik ve Dijitalleşme Birbirini Nasıl Tamamlıyor?

Bugün içinde bulunduğumuz dünya, bundan 50 yıl öncesine göre çok farklı. 1972’deki Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı sırasında 5 Haziran tarihi Dünya Çevre Günü olarak kabul gördüğünde, en temel kaygılar sınırlı kaynakları korumak, özellikle endüstri kaynaklı çevresel kirliliği önlemekti. Bu doğrultuda ormansızlaşma, ozon tabakasına zararlı gazlar, atıklar gibi konulara odaklanılıyordu. Kısacası, çevre ve sürdürülebilirlik konusunda “korumacı” yaklaşım gündemdeydi.

03

Bugün ise dünyada 5 megatrend var:

Dijitalleşme, "iklim değişikliği", "şehirleşme", "demografik değişim" ve "globalleşme".

Bu megatrendlerin her biri de sürdürülebilirliği farklı şekillerde etkiliyor. Örneğin, şehirleşmeyle üretim ve tüketim merkezleri değişirken, iklim değişikliği eskisinden çok daha bilinçli yaklaşımlara ihtiyaç duyuyor. Fakat bu megatrendler arasında belki de en büyük potansiyeli, dijitalleşme barındırıyor.

Hem özel hem de iş yaşamlarımızda, yani bireylere doğrudan dokunan süreçlerde tamamen elektronik/dijital bir dünyayla kuşatılmış bulunuyoruz. Fakat işletmelerin ve endüstrilerin altyapılarında bu dijitalleşme nispeten daha geç ortaya çıktı. Diğer bir deyişle, sektörler hala büyük ölçüde analog yapılara bağımlı durumda. Örneğin, global karbon emisyonlarının yaklaşık % 40’ı ulaşım sektöründen, endüstriyel proseslerden ve binalardan kaynaklanıyor. Bu analog yapıların yerini dijital sistemlerin alması, çevresel sürdürülebilirlik açısından dünyamıza büyük bir değer katma potansiyeline sahip bulunuyor. Endüstri 4.0 ile bambaşka bir boyuta taşınan dijitalleşme, sanal ve gerçek üretim dünyalarını, daha yüksek esneklik, kalite ve verim için bir ekosistem yaratacak şekilde birleştirerek üretim süreçlerini dönüştürüyor. Dolayısıyla, en büyük karbondioksit salım kaynaklarından biri olan endüstride dijitalleşme, bu anlamda da parlak bir gelecek vaat ediyor.

Dünyanın en büyük endüstriyel gruplarından biri olarak Siemens, çevresel sorumluluklarının bilincinde. CO2 emisyonumuzu düşürmek de bu sürecin önemli bir parçası. Siemens’in global ölçekte “karbon-nötr” bir şirket olma vizyonu, 160 yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren Siemens Türkiye için de 2023 hedefi haline geldi. Bu hedef çerçevesinde, yalnızca müşterilerimizin sistemlerinde değil, kendi sistemlerimizde de dijitalizasyonun sunduğu fırsatlardan yararlanıyoruz. Örneğin, akıllı bina teknolojilerini Gebze’deki tesisimizde hayata geçirdik ve enerji verimliliğimizi LEED sertifikası ile kanıtladık.

Bünyemizdeki çalışmaların yanı sıra elbette müşterilerimize de dijitalleşme yoluyla pek çok avantaj kazandırıyoruz. Siemens’in çevre dostu ve dijitalizasyon odaklı ürün portföyü, Türkiye’de yıllık CO2 emisyonunun % 1,7 oranında düşmesini sağlıyor.

Siemens, hem üretim tesislerinin elektrik tüketimini hem de enerji kullanan tüm süreçleri göz önünde bulundurarak enerji verimliliği hizmetleri de sunuyor. Bugüne kadar enerji verimliliği projeleriyle 150 milyon TL’lik enerji tasarrufu sağlandı. Enerji Bakanlığı tarafından düzenlenen ve Siemens Türkiye’nin danışman olarak yer aldığı Verimlilik Artırıcı Proje destek programı kapsamında hayata geçirilen projeler, yıllık CO2 emisyonunu 50 bin ton azalttı ve 73 milyon kW/saat enerji tasarrufu sağladı. Toplam emisyon ve enerji tasarrufu, gezegenimiz için 145 bin ağaç dikimine eşdeğer katkıda bulunuyor.

Sunduğumuz dijital şebeke çözümleri enerji dağıtım şirketlerinin %43’ü tarafından kullanılıyor. 2014 verilerine göre Türkiye’deki 21 dağıtım şirketinin enerji kaybı ortalama %14 civarındayken, Siemens Dijital Şebekeler çözümlerini kullanan şirketlerde bu oran %7’ye düşüyor.

Bina Teknolojileri bölümümüz de enerji verimliliğinde kritik çalışmalarla gündeme geliyor. Bir binanın enerji tüketimi, yaşam döngüsü maliyetinin %40’ına denk geliyor. Oysa Siemens Bina Teknolojileri tarafından sunulan dijital ürün ve çözümlerle hastanelerde %26, otellerde %41, konutlarda %27, restoranlarda %41, okullarda %26, ofislerde %52 ve alışveriş merkezlerinde %49 enerji tasarrufu sağlanabiliyor. Örneğin Siemens olarak Bina Teknolojileri sayesinde Türkiye’de üç yılda 44 milyon kW/saat enerji tasarrufu sağladık, bu da 25.600’den fazla ağaç dikimi demek oluyor.

Bütün bu bilgileri özetlemek gerekirse: Sürdürülebilirlik, isminden de anlaşılacağı gibi süreyle sınırlı bir kavram değil. Tüm gelişmelerle birlikte değişen, gelişen bir süreçten söz ediyoruz. Çevresel anlamda sürdürülebilirlik için de geleneksel yöntemlerle çevreyi korumanın ötesine geçmemiz, dijitalleşmenin nimetlerinden yararlanarak çevresel etkileri en aza indirmemiz gerekiyor. Bu anlamda, teknolojik gelişmeler bize büyük bir fırsat sunuyor; bu fırsatların en başında da dijitalleşme geliyor.